Spa kültürü, antik çağlardan günümüze insanların ruh sağlığını korumak ve iç dünyalarını dengelemek adına başvurdukları etkili bir yöntem. Bazıları için, kendilerine fırsatları olduğunda sundukları kutsal bir an. Diğerleri için, her gün formda ve sakin kalmalarını sağlayan düzenli bir ritüel…
Mısırlıların İsa’dan 2000 yıl öncesinde, tedavi amaçlı banyo yaptıkları söyleniyor. Bu pratiğin güçlü kanıtları, MÖ 600 civarında, Medler kralı Phraortes dönemine kadar takip edilebilir. İlk kaplıcalar, içine sıcak taşların atıldığı büyük türde, kaldıra denen kazanlardan oluşuyordu.
Eski Yunanlılar ise, sıcak maden suyu banyolarına dayalı terapiye inanıyorlardı. Hipokrat, banyoların sadece hijyenik bir uygulama olmadığını, her şeyden önce iç denge için faydalı olduğunu duyurdu. O dönemde evler, tam anlamıyla bir kaplıcanın etrafına inşa ediliyordu diyebiliriz.
Roma İmparatorluğu’nda kaplıcalar ve hamamlar devlet tarafından yönetiliyordu, ev kaplıcaları (balnea), özel hamamlar (balnea privata) ve umumi hamamlar da (balnea publica) vardı. Su kemeri teknolojisi ile bu dönemde kişi başı ortalama su tüketimi günde 12 litreden 1400 litreye çıkmıştı! Yunan kültüründe olduğu gibi burada da kaplıca evin kalbi ve misafirlerin ağırlandığı yerdi.
Japonya’da hamam kültürü 8. yüzyıla damgasını vurdu, kaplıca anlamına gelen ilk “onsen” bu yüzyılda açıldı. Daha sonra havuzların ve kaplıcaların Zen bahçelerine entegre edilmesiyle, kaplıcalar açık alanlara entegre edilmeye başlandı.
11. yüzyıl civarında sauna ve buzlu sularda dalış da dahil olmak üzere kaplıca çevresinde günümüze kadar gelmiş uzun bir gelenek başlatan Finlandiya’dan bahsetmemek mümkün değil. Günümüzde her iki Fin evinden biri spa veya sauna ile donatılmıştır.
Osmanlılar ise, 1556’da inşa edilen Roxelana hamamları gibi mozaik kaplı kubbeli hamamlarıyla ünlüydü. Bundan sonra, 1400’den 1820’ye kadar Avrupa, yalnızca tıbbi amaçlar için balneoterapi çalışmasına yöneldi. 1830’lara kadar rahatlama amaçlı kaplıca merkezleriyse yeniden açılmadı.
1830’ların ardından ise doğa harikaları ve Alp’lerin getirdiği eşsiz coğrafi mucizeler sayesinde İsviçre, günümüzde Spa konusunda en çok tanınan ve met edilen ülke olarak kabul ediliyor. Rahatlamanız ve doğanın havuzlarından, ormanla kaplı bir bitki örtüsü eşliğinde ruhunuza en iyi gelecek şekilde faydalanabilmeniz adına İsviçre, mindfullness’ın adresi diyebiliriz.
La Bruket ise İsveç’in sunduğu tüm doğal hazineleri profesyonellerin elinden çıkmış formüller ile birleştirerek umduğunuzun ötesinde bir deneyimi evinizde yakalamanızı sağlıyor! Tamamen doğal ve organik formülleriyle, İsviçre’nin bitki örtüsünü evlerinize taşıyor!